İlhami Algör’ün aynı isimli romanından uyarlama “Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku“. İzlediği filmlerde sıcaklık, yakınlık, içine işleyen öğeler arayan benim gibi biri için tam isabet bir filmdi. İnsanların büyük bir heyecanla bekledikleri fantastik Amerikan filmlerine göz ucuyla bile bakmadığımdan, bende hiç merak uyandırmadığından ve hala uslanmaz bir romantik olduğumdan herhalde, Türk filmlerine gitmeyi seviyorum. Hele ki aşkı anlatıyorsa. Roman uyarlaması olması merakımı da artıyor tabi. Öncelikle yönetmenin oyuncu seçimi çok başarılı. Karakterler oyuncularla bire bir örtüşmüş. Hem Sezin Akbaşoğulları hem de Erdal Beşikçioğlu mükemmel uyum sağlamışlar.
Sahneleri seyrederken Arif’in yazdığı bazı cümlelerin arka plandan akması hoş bir ayrıntı olarak aklımda kaldı. Filme giderken gerçek üstü değil tam tersi tamamen sıradan bir hikaye beklentisiyle gittiğimden belki, doğallığı beni etkiledi.
Konuya gelince kısaca film; henüz kitabı yayımlanmamış yazar Arif’in kadınlar hakkında bildiklerini alt üst eden “Müzeyyen” ile olan ilişkisini anlatıyor. Filmi benim açımdan sıcak kılan ise en çok diyalogların sahiciliği sanırım. Doğal ama asla zorlama olmayan konuşmalar, uzun uzun düşündüren cümleler insanı hikayeye bağlıyor ve “keşke bazı sahneler çok daha uzun olsaydı” isteğini uyandırıyor. Ama film öyle güzel kurgulanmış ki, bir dakika bile fazla sahne kullanılmasına gerek kalmamış. Hikayenin sonu klişe aşk filmlerinin aksine gerçekçi. Son sahnede seyrettiğimiz Arif’in Müzeyyenle konuşması herkesin imreneceği şekilde yazılmış sanki. İzlerken insana taze ve derin bir nefes aldırıyor.
Şaşırtıcı bir kavramla karşılaşmıyorsunuz; çünkü “sevgi” insanı değiştiren, kendisiyle çeliştiren ve belki bir ömür farkına varmayacağı köşelerini zorla keşfettiren bir duygu. Derin bir nefes almak isteyen herkese tavsiye edebilirim. İzleyin, iyi gelecektir.
klişe ile bitmeyen güzel bir yapıt kanımca.
2